Emekli Vergi Dairesi Müdürü Ömer Yılmaz yazdı: "Ecdadımız gerçekten ne kadar ince ruhlu ve düşünceli davranmış ve yaşamıştır."

Kıymetli okurlarım, bugün size geçmişte var olan ve insan olmanın gereği ve onurunu taşıyan incelikler ve güzellikler ile yoğrulan ne yazık ki bugünlerde unutulan geçmişteki birkaç adet ve güzel geleneklerimizden bahsetmek istiyorum.

Ecdadımız gerçekten ne kadar ince ruhlu ve düşünceli davranmış ve yaşamıştır.  Keşke bizlere de bunlar nasip olsaydı.

      * Osmanlı'da şehirler kurulurken nasıl ki bir suya taş attığınızda halkalar merkezden başlayarak yayılır. Bunun gibi önce mabet yapılır, ardında da halka halka evler ve iş yerleri inşa edilirdi.

*Eğer bir evin camında sarıçiçek varsa benim evimde hasta var, ey satıcılar ve sokaktan geçenler sakın yüksek sesle bağırıp rahatsız etmeyin demektir.

*Eğer bir evin camında kırmızı çiçek varsa bu evde evlilik çağında bir kız vardır. Sokaktan geçen gençler konuşmalarınıza dikkat edin, ölçüsüz laflar kullanarak hanımefendiyi mahcup etmeyiniz anlamına gelirdi.

* Hayat geçicidir ve yüzyıllar boyu bu evlere sahip olamazlardı. Evlerinin duvarlarına ya “mali kül mülk” yazarlardı. Yani Ey Allah'ım bütün mülk senindir anlamına gelir, ben bu kapının bir kölesiyim, her şeyi senden. Benim aslında hiçbir şeyim yok manasına gelirdi.

*Gece vakti yatacakları zaman ise lambayı, mumu söndür demezlerdi.  Çünkü söndürmek olumsuzluk çağırdığı için lambayı dindir derlerdi.

* Evin kapı tokmağında Ya Fettah yazardı. Bütün kapıları açan ve sıkıntıları gideren anlamına gelirdi.

*Eve misafir geldiğinde kahvenin yanında su ikram edilirdi. Misafir aç ise suyu, tok ise kahveyi alırdı. Eğer suyu alırsa ev sahibi bunu çok ince bir üslupla anlar, hemen sofrayı kurar ve misafirin karnını doyururdu.

* Eve misafir geldiğinde ev sahibi onların ayakkabılarını burunlarını dışarıya doğru değil de içeriye doğru baktırırdı. Böyle yapmakla biz sizin misafirinizden çok hoşnut kaldık, evimizi yeniden şereflendirmenizi bekleriz demek isterdi.

* Kapı tokmakları çift halkadan müteşekkildi. Bunların büyük olanı kalın küçük olanı da ince ses çıkarırdı. Erkek misafir geldiğinde büyük olanı tıklatır kapıyı erkek açardı. Bayan geldiğinde ince sesli tokmağı tıklatır, bu defa da kapıyı bir bayan, evin hanımefendisi açardı.

* Evde çocuklar dâhil kimse ayakta yemek yemezdi. Önce eller yıkanır sofraya birlikte otururlar, evin en büyüğü başlamadan da yemeğe kimse başlamazdı. Evin büyüğü yemeye başlarken yüksek sesle herkes duysun diye besmeleyi çekerek başlardı. Sofra kalktıktan sonra evin büyüğü hayırların fethi şerlerin defi için Fatiha suresini okur ve okuttururdu.

* Mahallede birisi öldüğünde cenaze evine ilk önce kıble istikametindeki komşusundan başlamak üzere, bir hafta on gün süreyle yemek yollanırdı. Kimse onlara işittirecek tarzda gülüp eğlenmezdi. Böylece komşusunun acısına ortak olunurdu.

* Osmanlı zamanında evlerin çoğu ahşaptan yapılırmış, ancak cami, çeşme, vakıf gibi kalıcı binalar taştan inşa edilirmiş...

Taştan ev yapmak isteyene ise,

“Dünyada kalıcı mısın” denirmiş!

Devam edecek