(Gündem: Cemalettin Yarkın)

Cumhuriyetimizin 100. Yaş gününü milletçe, şan ve şerefle kutlamanın en derin, sevinç ve heyecanını yaşadık. Kurtuluş ve bağımsızlık mücadelesine başlamanın 15. ve Cumhuriyetimizin kuruluşunun 10. Yılının bayram kutlamasında, Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK de duygularını aynı kelimelerle dile getirmiş ve ünlü söylevini “TÜRK MİLLETİ! Ebediyete akıp giden her on senede, bu büyük millet bayramını daha büyük şereflerle, saadetlerle huzur ve refah içinde kutlamanı gönülden dilerim. NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE!” sözleriyle bitirmiştir.
Cumhuriyetimiz artık asırlık ulu bir çınar… Bu ulu çınar, her on yıllar ve yüzyıllar geçtikçe daha da gürleşecek ve daha da kökleşecektir. Bunda hiç kuşku yok. Bunun şifreleri; ATATÜRK’ün Kurtuluş Savaşını, Cumhuriyet’in ilanını ve aydınlanma devrimlerini anlatan uzun söylevi NUTUK’TA, 10. YIL Cumhuriyet Bayramı söylevinde TBMM yıllık açış konuşmalarında ve seçim bildirgelerinde mevcuttur.
Örneğin 10. Yıl söylevindeki “Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. (…) Geçen zamana nispetle daha çok çalışacağız. Daha az zamanda daha büyük işler başaracağız. Bunda da başarılı olacağımıza şüphem yoktur.” sözleri dosdoğru gerçeğin ve inancın ifadesidir.
1923’den 1938’e geçen 15 yıl içinde yapılan işler; ülkemizin her yöresinde kurulan fabrikalar, döşenen ve millileştirilen demiryolları, limanlar, karayolları, Eskişehir’de lokomotif, Kayseri’de uçak fabrikaları, Köy Enstitüleri, üniversiteler, Devlet Üretme Çiftlikleri, Etibanklar, Sümerbanklar ve bir “yatırım ve kalkınma bankası” olarak kurulan ilk milli banka: Türkiye İş Bankası, T.C. Merkez Bankası ve daha niceleri… Saymakla bitmez.
Sanayide, tarımda, üretimde karma ekonomi modeliyle hızlı ve dengeli kalkınma… Sağlam bütçe, sağlam para… Harf devrimi (Türk alfabesi) ile eğitimde yükseliş… Sağlıkta reform ile sıtma, verem, trahom, frengi, tifüs (kara humma) gibi hastalıkların kökünün kazınması, Türk Hıfzıssıhha Enstitüsü’nde her çeşit aşının üretimi…
Ve “yurtta sulh, cihanda sulh için çalışıyoruz.” diyen Ulu Önder ATATÜRK, gerçekten de iç ve dış barışı sağlamış; öyle ki ülkemiz bir barış ve güvenlik havzasının merkezinde saygın yerini almıştır.
Ne denli yazsak bitmez. Her şeyi TARİH tescil etmiştir. Ve inancımıza göre de gayb alemindeki LEVH-i Mahfuz’da kayda geçmiştir.
Ve Aleykümselam!
“Benim nâciz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet pâyidar kalacaktır.” diyen ATATÜRK, vatan-millet ve insanlık yolunda daima anılacak, unutulmaz izler bırakarak, 10 KASIM 1938 Perşembe günü, saat 09.05’te, fani alemden alem-i bekaya göçmüştür. Ancak o son dakikalarda, pek de bilinmeyen başka bir şey olmuştu. Peki ne olmuştu? Şu olmuştu: ATATÜRK, “Ve Aleykümselam” deyip, başını sertçe sağa çevirip ruhunu teslim etmişti. Neydi bunun anlamı?!! Şöyle ki; KUR’AN’ın Zümer Suresi 73. Ayeti mealen şöyledir: “Rablerine karşı gelmekten sakınanlar ise, bölük bölük cennete sevk edilir, oraya varıp da kapıları açıldığında bekçileri onlara: Selamün Aleyküm! Tertemiz geldiniz. Artık ebedi kalmak üzere girin buraya, derler.” Bu demektir ki, ATATÜRK son anında meleklerin selamını almıştır.
Ruhu şad, mekanı Cennet olsun. Bütün şehid ve gazilerimizi rahmet, minnet ve hürmetle anıyoruz.
YAŞASIN TÜRKİYE CUMHURİYETİ! NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE!