Emekli Edebiyat Öğretmeni Mehmet bey,  mezun olduğu 21 yaşından yaş haddinden emekli olduğu 65 yaşına kadar tam 44 yıl boyunca  severek yapmıştı edebiyat öğretmenliğini. Hanımı Şefika Hanım da emekli Edebiyat Öğretmeniydi. Okulun ilk günü   kayıt sırasında tanışmışlar ve bir daha da ayrılmamışlardı.

      Oğlu Ahmet  iyi bir doktor olmuş, aynı  şehirde ama başka evde  oturuyordu doktor hanımı ile torunları Ayşe de babaannesi ve dedesini Örnek almış ve  Edebiyat Bölümü okuyordu  aynı şehirde. Dedesi ve babaannesinin edebiyat sevgisi o kadar işlemişti ki Ayşe’nin  içine başka bölüm tercih etmemişti. Edebiyatı da dedesi ve ninesini de çok seviyordu. Sıklıkla  anne ve babasından çok dedesi ve ninesi ile edebiyat sohbeti etmeyi seviyordu.  

        Mehmet bey emekli olunca zamanını  kitap okuyarak tv izleyerek evde geçiriyor, arada dışarı çıkarak camiye gidiyor, bazen dedikodu yapmayı sevmeyen kendi gibi emekli arkadaşları ile çay  bahçesinde hava güzel olduğunda çay içer, gazetesini alarak balkonunda  caddeyi seyrederek gazete ve kitabını okuyarak kahvesini içerdi. Eşi Şefika Hanım ile yeni çıkan  romanları okumaya değerlendirmeye bayılırdı.

        Bir gün ikindi üzeri, balkonda  caddeyi seyrederek  okuduğu gazetenin haftalık “kitap dergisi ” ekinden  Nobel ödüllü bir yazarın yeni çıkmış  “Aşk” üzerine  romanı hakkında röportajı okurken aniden balkona  torunu Ayşe  iki kahve ve bir küçük kutuda  güzel Türk lokumları ile geldi. Geni balkondaki deşesinin tam karşısına oturarak muzipçe gülümsemeye başladı. Ayşe güldükçe yüzünde güller açıyor ve  o geniş balkonu adeta gülizara yani gül bahçesine dönderiyordu.

        Ayşe  sevgiye dedesine bakarak:

        “Dedeciğim hocamız ödev verdi. Yaşı  65 de büyük bir yakınınızla aşk konusunda röportaj yapın, diye. Düşündüm de aklıma siz geldiniz. Bir emekli Edebiyat öğretmeni olarak  hem sizin  aşkınız hem de  öğrencilerinizin aşkları yazsak roman olur ama  önce ödevimi  yapayım” dedi.

       Mehmet bey gülümsedi:  

        “ Tabii kızım. Sor bende cevaplayayım. Yaşlılıkta  aşk önemli.  Önemli bir konuda güzel vermiş öğretmeniniz O’nu da tebrik ederim, dedi.

         Ayşe telefonunun ses kayıt bölümünü açtı. İl sorusunu sordu:

        “Dede sizde babaannemden  elektrik aldınız mı? “

        Mehmet bey gülümseyerek:

        “Bizim zamanımızda  elektrik yoktu kızım gaz vardı. Gaz geldik evlendik işte babaannenle” dedi.

         Dede torun  kahkahayı bastıklarında  babaanne Şefika Hanım da sesler üzerine elinde kahve ile gelip balkonda  boş olan koltuğa oturdu:

       “Gaza gelmedik kızım, dedi. Biz aşkla sevgi ile evlendik. Kimse bizi gaza getiremezdi. Edebiyat seven insanlar  öğrencisini de eşini de sever, sevemeyene de sevmeyene de  sevgiyi aşkı öğretmeye bakar. Aşkın edebiyatı olmaz, aşk aslında yaşanır” dedi.

         Şefika Hanımın bu samimi sözü karşısında  Ayşe  röportajı babaannesi ve dedesi ile aynı anda  yapacağını anladı.  

         Baktı babaanne soruları cevaplamakta daha istekli. İkinci sorusunu da  babaanneye sordu:

       “Aşk nedir babaanne?”

        Şefika Hanım kırış kırış olmuş gamzeli yanakları hareketlendi. Gülümsedi. 70 yaşına  gelmesine rağmen halen güzeldi. Sevdiği için yaşlanmamıştı. Yaşamı, öğrencilerini, kiminle tanışmışsa sevmişti. “Yaratılanı sevdim Yaratandan ötürü severim derdi. Soruyu şöyle cevapladı:

         “Aşk, insanı Allah için ve yaratılan değerli bir varlık olduğu için kalbin tüm damarları ile tüm gücü ile kalbin sınırlarını zorlayarak samimiyetle sevmektir ve bu sevgide sadakat göstermektir” dedi.

         Mehmet bey başı ile onayladı eşini.

        Şefika Hanımın gözleri dolmuştu.

        “Aşka ömür biçerler. Aşkın ömrü yoktur kızım. Aşk mezarda bile devam eder, ben anne ve babama halen aşkla sevide kusur etmem. Bedenini göremem ama halen dualar okurum. Ben okudukça kalbimde hissederim. Onları bedenen değil de ruhen hep yanımda hissederim. Bu aşk olmasaydı, daha çok  ve erken yaşlanırdık. Dedenle olan aşkımız sevgimizi işimize de yansıttık. Öğrencilerimizin çoğu da aşka ve işi aşkına bağlı insanlardı. Yaşamadığımız ve inanmadığımız hiçbir şeyi kimseye tavsiye etmedik” dedi.

         Herkes bir süre sustu. Kahveden bir yudum aldılar herkes. Balkondan sokak  ortam sesleri geliyordu. Bir seyyar satıcının  “domates… biber….” Diye bağırdığı duyuldu. 

        Bu sefer sözü Mehmet bey aldı.

        “Bak kızım satıcının sesi ne kadar aşkla şevkle işini yaptığını gösteriyor. Yüzünü görmesem de sesinin tonu ve  tınısı  ile samimiyetini anlıyorum. Bu 44 yılın tecrübesi ile   bana  diyor ki  ‘ İşime aşığım  bu işimden kazandığım para ile eşimi evimi çocuklarımı geçindiriyorum. Eşimi sevmesem O’nun için bağırarak  domates biber satar mıyım?’ İşte bu seste aşk var sevgi var vefa var sadakat var”. Dedi.

         Ayşe verilen samimi cevaplar karşısında  ne soracağını şaşırmıştı. 44 yıllık edebiyat öğretmeninin dudaklarından bir tecrübe, bir sevgi insanlık sevgisi aşkı dökülüyordu. Duygulanmamak elde miydi?

       Biraz düşündü Ayşe? Ne soracaktı?  Zaman kazanmak için dedesi ve ninesine hazırladığı kahveden bir yudum aldı. Dedesinin gözlerine bakarak :

       “Leyla ile Mecnun, Kerem ile Aslı “ gibi aşklar var mı dede günümüzde?

         Dede gülümsedi:

        “soruya bak.  Kendini gösterdi. İşte Ferhat ben, taş gibi yürekleri  ile çocukların okutmayan  insanların kalbini aşkla sevgi ile deldim. İnsan yüreği bazen kayalardan da sert oluyor. Sevgi görmeyen aşk görmeyen de acısını çocuklardan çıkarabiliyor. Şirin mi istiyorsun, işte şirince gülümseyen Şefkatli eşim Şefika… Bundan güzel aşk var mı günümüzde. İşte bu aşkın da aşkının  eseri sen..”

          Bu güzel cevap karşısında Ayşe kahkahalarını  salmaktan kendini alamadı.

          Güzel bir  edebiyat ödev olacağı belliydi.

          ………

          Aradan aylar geçti. Bu güzel ödevi beğenen Ayşe’nin öğretmeni ödevi yerel gazetede  yayınlayınca televizyonlarda Mehmet dede ile  söyleşi yaptılar. Bu ödev daha sonra Ayşe’nin yüksek lisan tezi oldu. Sonra  best seller kitap.

       “Aşk samimiyetle  kalbin son kapasitesi ile sevmektir” temalı kitap samimiyetle okununca  toplumun sevgiye inancı , aşka  inancı da az da olsa arttı. Bunu kitabın okurları söylemişti bir araştırmada…