Sevgili dostum,

Senin en sevdiğim özelliklerinden birisi de en sinirli halinde olsan bile bana tepkini sinirlemeden azarlamadan sakince göstermen. Bu tutumun da tabii ki beni ekiliyor ve  “dostum doğru zamanda doğru şeyi yaptı” diyerek senden çok şey öğreniyorum.

Sevgili dostum,

Çevreme baktığım zaman iş hayatımızdan, aile ve akraba hayatına komşu hayatına kadar, insanların birbirine sevgi ile hitap etmesini az, azarlayarak, öfke ile alay ederek konuşmasının çok olduğunu görüyoruz. Bu da kırgınlıkların, dargınlıkların çok olmasına, cehaleti beslemesine sebep oluyor. Üzülüyoruz bu duruma ama biz sadece kendimizi değiştirerek geliştirebiliyoruz.

Sevgili dostum,

Kendini bırakarak eşini, babasını annesini, öğrencisini  “adam etmeye ve eğitmeye” meraklı o kadar çok insan var ki, kendi zayıflıklarını ve asıl kendilerinin eğitime ve adam olmaya ihtiyaçları olduğunu ne yazık ki göremiyorlar. Hatırlarsan eskiden bu insanlara cevap verme için çaba harcarken baktım ki başa konuşuyoruz, konuştuklarımızı kimse dinlemiyor. Bize susmak ve gülümsemek kalıyor.

Sevgili dostum güzel kardeşim,

Azarlamak, küçümsemek insanı kısa vadede tatmin etse de uzan vadede gerçek düşmanlıklar kazandırıyor. Mesela ben 30 sene önce bile hiçbir şey yokken başkasına kızmışken bir şey sorduk diye bizi azarlayan sonra da özür dilemeyen insanları unutamam. Çünkü haksız yere azarlanan terslenen insanlara böyle olumsuz etki yapar. Bunu göz önüne alarak insanları azarlamamaya ve sakin olmaya bakalım.

Sevgili dostum,

Bu tür insanlardan uzak dururum. Bazı insanlar vardır ki, “biri çıksa da önüme azarlasam, alay etsem sonra da seni seviyorum diyerek işin içinden çıksam” diye düşünürler. Bu tip insanlardan uzak kalırım ve bu davranışlarının hastalık olduğunu düşünürüm. İstemediği halde bir insana sürekli sulu şakalar yapmak hastalık değil mi sence?

Sevgili dostum,

Öfkelenmek insanın doğasında vardır ama her zaman her şeye öfkelenmek de hastalıktır.

Sevgili dostum,

Hayatta hepimizim rolü var, anne, baba, eş iş arkadaşı. Ama insanlar bu sorumlulukları tam yapamadan mesela eş yerine öğretmen, çocuk yerine ebeveyni eğitecek bir eğitmen rolüne soyundukları zaman yapması gereken rollerini yapamıyor ve aksatıyorlar. Bunun da çok zaman farkına varamıyorlar. Üzücü bir durum tabii. Herkes rolünü iyi yapar, başkasının rolünü çalmaya, üstlenmeye kalkmazsa toplumda huzursuzluklar azalır. Bunun bilincinde olmayan fertlerin çok olduğu  toplumlarda huzursuzluklar artar.

Sevgili dostum,

Bir insanın bir asil görevi, bir de yan görevleri vardır. Mesela bir kadın önce eş, varsa sonra anne, sonra hala teyze olur. Çocukları varken onlara karşı görevlerini aksatıyor da sonra iyi hala teze olmaya gayret ediyorsa aksaklıklar var demektir.  Ama çok iyi eş ve anneyse, imkanı ve zamanı varsa çok iyi teyzeliğini veya halalığını da yapabilir. Yani aslı görev iyiyse yan görevlerde iyidir.

Sevgili dostum,

Sana mektuplar yazarken düşününce yeni şeyler keşfediyorum. Yazarken öğreniyorum. Öğrendiklerimi sana yazıyorum, paylaşıyorum. Hem ben öğreniyorum hem sen, hem okuyan. Bu yüzden yazmayı ve okumayı emreden Rabbimize şükrümüzde artıyor. İnsan olmamızın, düşünmemizin yazabiliyor ve konuşabiliyor olmamızın en büyük mucizesi bu değil mi?

Sevgili dostum,

Bizler, başta ben ve sen olmak üzere, haya aramak değil de sevebilmek, sevmek için imkanlar arasak ve ayıp arayan, azarlayan değil öneren sabreden insanlar olsak, buna her geçen gün ilerlemek için azmetsek, çaba harcasak inanıyorum ki bizim hayatımızdan başlamak üzere toplum daha güzel olacak. O yüzden biz kendimizden başlayalım gelişmeye, sadece kendimizi ve bize inanan ve dinleyen anlayanı değiştirebilir ve geliştirebiliriz. Edebiyatın, sinemanın, sanatın, sporun da asıl amacı barış ve insanları geliştirmek değil mi? Ders almasını bilene.

Sevgili dostum,

Güçlü yönlerimizi daha güçlendirmek, zayıf yönlerimizi güçlü hale getirmek için önce kendimize bakmamız, sonra yakın ve güveneceğimiz insanlardan yardım istememiz ama onlara da değer vermemiz, ama onların iyi niyetini de hep suiistimal etmememiz lazım. Bize kitap hediye edene ”şuna da ver buna da ver” dememek gerektiği veya bize kitap hediye edenden her zaman kitap hediye etmesini beklemememiz lazım olduğunu anlamamız gibi. Biz kendimiz soralım Biz de onlara ne hediye ettik? Bencillikleri bırakıp da sevmeyi ve anlamayı öğrenirsek hayat bize bilmediklerimizi de öğretecek işte.

Sevgili dostum,

İnsanların özellikle engelli kadın gibi bize destek olmasını bekliyor da, imkanımız olduğu halde onlara destek olamıyorsak hatayı onlarda aramak yerine biraz da kendimize bakalım. Deyim yerinde ise hep başkalarını değil arada da kendimizi kendi nefsimizi azarlayalım. Bakalım hoşlanıyor mu azarlanmaktan. Nefsimiz hoşlanmıyorsa o zaman bizim başkalarını azarlamaya ne hakkımız var?

Sevgili dostum,

Bu mektubu yazarken bunlar aklıma geldi. Aklıma gelenler gönlüme aktı. Gönülüme akan kalemime, o da kağıtlara, bu da mektup olarak sana ulaştı. Güzel düşünceler kalbe akarak sevgiye, sevgi  de  kaleme, kalemler  kağıda kağıttaki sevgiler de sel olup okyanus gibi dünya denizine akıyor. Anlayana hal dili ile yaradan neler anlatıyor. Biz anlıyor muyuz* Çevremize sadece lafla değil hal dili ile anlatabiliyor muyuz?  Bunu da nefsimizi biraz daha, her gün biraz daha artırarak sorarsak  belki cevabını alırız.