Merhaba Sevgili dostum,

                      Son zamanlarda başkaları ile alay eden, cıvıklaşan ve seviyesizleşen insanların çokluğu karşısında o kadar üzüldüm ki, kendime Niçin suçluyoruz ve alay ediyoruz?”  sorusunu daha çok sormaya başladım.

                    Seviyesiz insanlardan o kadar  bıktığım zamanlarda sosyal medyada  güzel paylaşımlara bakmak inanı rahatlatıyor.

                    Sevgili dostum,

                    Bu arada şu  Epiktoteles imzalı paylaşı görünce  seninle paylaşayım ve bu mektubu yazayım dedim. Epiktıtoles çağlar öncesinde yaşamış inan ama günümüzde durumu da özetlemiş. Bu  sözünü filmlerde, romanlarda ve hayatın tam içinde çok görüyoruz. Bak ne demiş:

                   “Kişinin yapmış olduğu kötü davranışında suçunu başkalarının üstüne atması  felsefi açıdan eğitimsiz biri,

                   Suçu kendine atması eğitime yeni başlamış birisi,

                   Ne başkasını ne de kendini suçlaması ise tamamen  eğitimli birinin yapacağı  bit  eylemdir”

                   Sevgili dostum,

                   Başkalarını veya kendimizi suçlamamız bir an sorun çözüm gibi gelse de  kendimizi suçladığımız zaman sadece kendi stresimizi artırmış, başkalarını suçladığımız zaman başkasının stersini artırmış veya bir dostu daha kendimizden uzaklaştırmış veya soğutmuş oluyoruz.

                    Suçlayarak, kızarak, şiddet uygulayarak veya küserek soruna kısa vadede çözüm almış gibi olsak da  uzun vadede  biz zararlı çıkıyoruz. Bazen  beni suçlayan, küsen  20 veya 40 yıllık dostlarımla bile uzak kaldığımız oluyor. Kendini vazgeçilmez zanneden ve özür dilememeyi marifet zannedenlere gereken dersi ve vermiş oluyoruz.

                 Sevgili dostum,

                 İnsan olumlu düşünmeli ve yapıcı olmalı. Bazen hayır zannettiğimiz şeyler şer, şer zannettiğimiz şeylerin hayır olduğunu gördükçe hayatta gereksiz yere suçladığımız inanların bizden uzaklaşmasının onlara değil bize zarar verdiğini görürüz. O yüzden hep bizi suçlayan  insanlardan uzak kalmak  yanında bizlerde gereksiz yere suçladıklarımızdan özür dilemesini gönlünü almasını bilmeliyiz ki hayatımız  düzene girsin.

               Sevgili dostum,

               Mevlana der ki “Ne kadar bilgi ile dolu olsan ol, karşındaki inan anlayacağı, kapasitesi kadar alır”.

               Denizden  kabımız kadar su alırız da denizin suyu  eksilmez. Çünkü bizim aldığımız bir tas suya karşılık anında derelerden  nehirlerden denize seller  gibi su akar. Irmak, dere taşar ama deniz taşmaz. Biz taşan dereler gibi değil öfkemiz karşısında taşmayan denizler gibi olmalıyız. O zaman denizin asaleti gibi asil insan oluruz.

               Sevgili dostum,

              Derler ki , “İnsanın olgun olmasının bir kanıtı da kendisini ilgilendirmeyen şeyler   hakkında konuşmaması, ilgilendirmeyen şeyleri merak etmemesi” ne  kadar doğru söz. Ama günümüzde insanlar gelip senin bilgini alacak yerde mal varlığını ve  gelirini sorguluyorlar. Kendi geliri mal varlığı çok olsa da ekonomik  gücü senden çok olsa da  seni küçümsüyorsa  senin ondan az mal varlığını çok olarak görebiliyor. Bu durumda yukarına anlattığım başkasını suçlama durumu ortaya çıkıyor. Bu suçlamayı “ başkasının mal varlığını çok görme” olarak da algılayabiliriz.

               Sevgili dostum,

               Bunları düşünürken  önüme sosyal medyada  Çin atasözü çıktı.

              “Senin değilse alma

                 Doğru değilse yapma

               Gerçek değilse söyleme

               Bilmiyorsan sus  “

                 Güzel bir öğüt. Ama toplum olarak ne yapıyoruz? Bunun tam tersini. O yüzden de sıkıntımızı eğlenecek, suçlayacak masum  insanlar arıyoruz. Yanlışlıklar ve eğrilikler peşinde keçi inadımızı bırakmıyor da   “günah keçisi”  gibi eğlenecek ve  alay edecek insanlar arıyoruz  faydalanacak yerde.

               Sevgili dostum,

               Faydalanmasını bilirsen sosyal medya da güzel paylaşımlarda oluyor. dindarsan dini konu, psikolojiye meraklıysan psikoloji, dedikoduya meraklıysan dedikodu. Çok insanın  anlamadan küçümsediği sosyal medyadan insanlar evlenecek insan da buluyor, iş de kuruyor ünlü de olabiliyor Sosyal medya demek hayatın kendisi demek. Onun kötü ve iyi olması bizim kötü ve iyi olmamızda  ve niyetimizde. İşte insanları suçlamak da bizim kişiliğimizle alakalı.

                Sevgili dostum,

                Alay etmek yerine gerçek manada seversek,  sevmek eyleminin vereceği haz inan alay etmenin vereceği hazdan daha güzel ve  inanı rahatlatıyor. Anlamasını bilene.  Tabii sevmek emek ister alay etmek için biraz cehalet, bir cıvıklık, alay edenlere söylediğim gibi biraz terbiyesizlik  yetiyor.

                Sevgili dostum,

                Hayatta   faydalanacak insanları kıskandığımız için ufak tefek hatalarını büyüyerek alay ettiğimiz küçümsediğimiz ve  değer verilmesi gereken insana da gerekenden daha fazla değer verdiğimiz için sıkıntılarımız artıyor. Halbuki herkese  değeri kadar  değer vermeyi  öğrenirsek sıkıntılarımız daha da az olur. Bunun bilincinde olan  ve bunu hayatına uygulayan insanların  rahat ettiğin de gözlemledim. Ve senin gibi güzel dost ile paylaşmak istedim. Sana bu mektubu yazıyorum sen okursun ve daha da çok üzerine düşünerek  anlatmak istediğimi anlar ve uygularsın. Dostluk bu demek işte. Yoksa biz dostuz deyip de  “kıymayı göstererek  köfteyi başkasına yedirmek” dostluk değildir.    Dostluk böyle mi olur? Böyle davranıp da “dostum” diyenlerde var hayatta. İyi ki sen sözde değil özde dostumsun ve   kıymayı gösterince  köfteyi de en güzel şekilde ikram edersin. O köftenin tadına doyum olmaz ve   ömür boyu unutulmaz.

                 Sevgili dostum,

                 İnsanları suçlamak kadar sözde durmamak da en az insanı suçlamak kadar  kötü ce cehalet belirtisidir ve  ne yazık ki insanlarımız suçlamak kadar söz verip de sözde  durmamayı da marifet sanıyorlar ama biz de  kıymayı gösterip de  köfteyi ikram edenleri unutmadığımız gibi söz verip de sözde durmayanı, eserlerimize değer verdiğini söyleyip de kötüleyeni ve  unutmuyoruz. Unutmak başka affetmek başka.

               Bu mektubumu da okuduğun için teşekküre ederim.  Sen hem kıymayı gösterir hem köfteyi ikram edersin mektubu da hem okuyup hem okutursun. İşte budur dostluk ve “ yaşasın bu güzel dostluk”.