Dilenmenin yüzlerce çeşidi ve teknikleri var. Bunlardan en acımasız, görselini İstanbul Galata köprüsünün başında ve Eminönü gemilerin kalktığı yerde gördüm. Dilenmek zorda kalıpta, başkalarının destek ve gücünden insani, dini bir yalvarışla sorununu çözmektir. İhtiyaç giderilince dilenme işi de biter. Birde dilenmeyi meslek haline getirenler var ki bu tamamen atlatmacadır.

Karaköy'deki Galata köprüsünün başında ki çöp konteynırının önüne üç kara çarşaflı genç yaşta kızlar beton zemine oturmuşlar. Önlerinde siyah torbanın içinde yemek atıkları, ekmek, pide parçaları, pasta atıkları ile dolu. Öyle bir iştahla yiyorlar ki insanın içi parçalanıyor. Gördüğümde beynimden vurulmuşa döndüm. Kendimce düşündüm; ( -Bu insanlar aç, açıkta kalmışlar. Zdurumda olmasalar kötü kokan çöp bidonunun önünde oturup atık yiyecekleri yerler mi? ) Diye düşünüp, ne yapabilirim nasıl yardımcı olabilirim diye aklımdan çözüm üretmeye çalıştım. (- Yöneticiler bunları görmezler mi? Nasıl insanız, bizler tokken bu zamanda çöpten ekmek yiyen insanı görmek ne kötü bir görüntü. Belediye görevlileri üç, beş yoksulu toplayıp aş, yatacak yer veremez mi?)

Karaköy'den Galata köprüsünde Eminönü yönüne giderken köprü üstünde ikişer karış arayla balık tutanları seyretmekten insan önüne bakamıyor. Oltanın ucunda onar santimlik balıkların ince bir sesi "cikk" sesini duyarsınız. Balık ölümüne giderken oltanın ucundaki balıkçının sevincine diyecek yoktu.

Dikkatim dilenciler üzerindeydi. Eminönü tarafında sekiz, on iki yaşları arasında beş çocuğun ayaklarında ayakkabıları yoktu. Ayaklarının altı o kadar nasırlaşmıştı ki siyah terlik gibi görünüyordu. Oyun oynadıklarını sanırsın. İtme, yuvarlama, vurma yere yatırıp süründürme ne ararsan mevcuttu. Bu çocukların yeri okul olmalıydı, maalesef sokaktasını mesken tutmuşlardı. Ama çocuklar hallerinden memnun, mutlu görünüyorlardı.

Eminönü'nde Kadıköy'e Üsküdar'a kalkan gemilerin önünde kısa boylu oldukça etine dolgun, sarıya meyilli, yalın ayaklı on, on üç yaşlarında bir kız çocuğu önümde yürüyordu. Elinde poşetle kalabalığın göreceği bir yere oturdu. Poşeti açıp içindeki yemek artıklarını iştahlı, iştahlı yemeye başladı. Demek ki bunlardan çok fazla, görmek istediğim için mi görüyorum acaba diye düşündüm.

Sirkeci de batmanlı Kerem arkadaşın yanına gittim. Çay içip söyleştik dereden, tepeden. Aklıma çöp bidonlarından yiyecek alıp yiyenleri gördüğümü anlattım. Kerem gülümsedi. Kerem; " Ağabey sen onlara acıma, onlar dilenmenin bir başka şeklidir. Almanya'dan arkadaşım gelmişti. Yolda yürürken bunların hallerini görünce yanlarına yaklaştı, yüz ero verdi. Gidin lokantada yemek yiyin dedi. Ben eline sarıldım, uyarsamda arkadaş gereğini yapmıştı. Bunlar bir şebeke gibiler, acıkmış rolü yapıp, Acıyanlar yüksek miktarlarda paralar veriyorlar. Gece dükkanı 23,30 da kapatıp eve gidiyordum. Son model Mercedes taksiye binip gittiklerine şahidim. Bunlar Suriye'den gelen insanlar. Sen bunlara kafanı takma ağabey boş ver..." Ama görüntü yinede hoş bir görüntü değildi.

Geldiğim yoldan eve dönüyordum. İki tane belediye zabıtasını Galata Köprüsünün üzerinde görünce yanlarına gittim.

Merhaba arkadaşlar, size bir şey soracağım müsaitseniz? Buyurun! Ben, emekli öğretmen Süleyman Erkan'ım. Tokatlıyım. Zabıtalardan birisi " bende Tokatlıyım." Tokat'ın neresindensiniz? " Başçiftlik ilçesinden, adım Mücahit." Memnun oldum kardeş. Ben çöp bidonlarının önünde yemek artıkları yiyen insanlar gördüm. Bunun bir önleminin alınması gerekmez mi? Zabıta, " hocam biz bu gördüğünüz insanları toplayıp götürüyoruz. Banyolarını yaptırıyoruz, elbiseler veriyoruz, yemeklerini yedirip, konaklama yerlerinde barındırıyoruz. Durmuyorlar üç gün sonra kaçıyorlar. Bunlar Suriyeli mülteci yaptırım göçümüz yok. Yerli dilenciler söz geçiriyoruz ama bunlara sözümüz geçmiyor." Burası turizmin hareketli yeri, bizim ülkemizin adını ve görüntüsünü lekelemiyorlar mı? " Hocam buna benzer nice dilencilik olayları var ki aklın hayalın durur. Zengin olmuş arazisi, çiftliği, villası olanlar var. Ama yinede dilenenler var. Özel dilencilik yapan, meslek haline getirmiş köyler biliyoruz. Bunun çözümü eğitimden ve meclisten geçer. Bizler emir kuluyuz bunlarla uğraşıp duruyoruz?"

İki Genç zabıta arkadaşa teşekkür ettim. Siz burada neden geziyorsunuz? "Hocam köprü üstüne sandalye atıp balık tutanlara sandalyelerinin kaldırmalarını uyarıyoruz? Balık tutanlar köprü üstünün bazı yerlerini sahipleniyorlar. Bazen öyle şeyler oluyki aklımız şaşıyor. Balık tutulan yerleri on beş- yirmi bin liraya hava parasına satanları duyuyoruz. Devletin köprüsünü sahipleniyor. Gece gündüz balık tutuyorlar. Mafya gibi çalışanlar var." Arkadaşlara iyi görevler dileyerek yollarımızı ayırdık.

Bir dilencilik örneğine de şahit olmuştum. Allah kimseyi el açıp, başkasına muhtaç edecek duruma düşürmesin. Dilencilik yaparak kolay yoldan para kazananlara Allah akıl fikir versin.

Süleyman Erkan 13 Mart 2021 Cumartesi İstanbul Eminönü