Sevgili dostum,

Daha önce sana bahsetmiştim ama gene bahsetmek zorunda kaldım. Çünkü mektuplarımı sana güncel konularda yazmaya gayret ediyorum. Toplumsal hastalıklarımızdan ve değiştirmemiz gereken, değiştirdiğimiz zaman daha verimli ve gelişmiş olacağımıza inandığımız konulardan bahsetmeye çalışıyorum. Dünyayı değiştiremeyiz ama sen ve ben mektuplar ile ben yazarak sen okuyarak ve okutarak senin ve benim değişmemize katkı sağlamış oluyoruz. Ben yazarken de sen okurken de değişimi fark ediyorum. Bu mektuplar o yüzden bana güç veriyor. Başkaları ne derse desin ben buna inanıyorum senin gibi.

Sevgili dostum,

Son zamanlarda kime çay daveti yapsam hep aynı cevap “ Yoğunum” Bu insanları çarşıda gezerken görüyorum, ya da çay evinde arkadaşları ile “geyik muhabbeti” yaparken. Açıkça “seninle görüşmek istemiyorum, seni sohbet etmeye, seninle çay içmeye değer görmüyorum” demiyorlar da “Yoğunum” diyorlar. Tabii bizde inanıyoruz canı gönülden.

Sevgili dostum,

Kime çay daveti yaptıysak sevdiğimizden bilgi alışverişi için “ Nasıl gelişelim?” sorusuna cevap aramak için ararım. Yoksa ben evde iş de işimden ailemden arta kalan zamanda saatlerce her gün yüzlerce sayfa kitap okusam doyamam. Okumak insanı geliştirdiği için insana doyumsuzluk verir işte.

Sevgili dostum,

Senin en sevdiğim özelliğin de  “Yoğunum” lafını kullanmadan ne ile meşgul olduğunu ve  “neden gelemeyeceğini” bütün samimiyetinle bana anlatman. Her “gel” dediğimde tabii gelmeye mecbur değilsin Bazen insan yalnız bile kalmak ister ve ailesinden ve eşinden bile bir süre ayrı kalmak isteyebilir. Mesela ben bu yazıyı yazarken bana “gel çay içelim” desen ben kabul etmem. Gerekçemi de “sana mektup yazıyorum biraz sabırlı ol bitsin. Okur faydalanırsın ondan sonra da oturarak çay içeriz. Mektubu beğenmezsen “üstüne bir bardak soğuk su iç!” Diye espri bile yaparız.

Sevgili dostum,

Hayatta zaman herkese yeter. Yeter ki o zamanı kullanmasını bilelim. Zaman planlaması yapan insanlar çok zaman “Yoğunum” lafını kullanmazlar. Palanını karşısındaki insana açıklarlar. Karşımızdaki insana inandırıcı olmak bizi samimi insan yapar. Samimiyetsiz insanlarda hiç sevilmezler.

Sevgili dostum, güzel kardeşim,

Çocuklarımızın yanında” yoğunum” lafını çok kullanırsak muhtemelen onlarda her şeye, olur olmaz şeylere  “yoğunum” diye geçiştirerek gene bizi zor duruma bırakacaklardır. Çocuklarımızın yanında söyleyeceğimiz her samimiyetsiz ya da samimi söz ve tutumlarımız  “Bire on veren Yaradan” gibi bizlere on, on beş hatta daha fazla olarak dönecektir. Bunu göz önünde bulunduran biz anne ve babalar çocuklarımızın yanında özellikle olmak üzere her zaman “tutarlı davranışlar içinde olmalı ve “özü sözü bir insan” olarak tanınmak ve bilinmek istiyorsak çok konuşunca değil “samimi konuşunca etkili olabileceğimizi”  bilmeliyiz.

Sevgili dostum,

Çok zaman bunun farkına en eğitimli insanlar bile varamaz. Çok arkadaşıma “siz böyle yaptıkça çocuklarınızda gelişmiyor” dediğimde “Bilemiyorum” diyebiliyorlar. Bunu sen de biliyorsun. Kaç kere şahit oldun.

Sevgili dostum,

“Yoğunluk” biz insanların değil civa elementinin özelliğidir. ”Metal yoğunluğu” denen şey de çoğu zaman boş meşguliyetler ile kendini yormasındandır. Verimli insan ne kadar çok çalışırsa çalışsın yorulmaz. İşi severek yapan insan ile öylesine yapan insan arasında fark olduğu da burada ortaya çıkar. Kendimizi yücelteceğiz diyerek gereksiz küçümsemeleri abartmalar, üstün görmeler özelliği olan insanlarda metal yoğunluğu daha fazladır.

Sevgili dostum,

Özü sözü bir ve tutarlı olan insanlar daha az “yoğunum” der. Ya da hiç demez. Çünkü onlar tembelliklerine bahane bulmak yerine “daha fazla insana daha fazla nasıl faydalı olurum “derdindedirler. Bu samimiyet de insanın yorgunluğunu alarak rahatlamasını sağlar.

Sevgili dostum,

Bırakalım tembel mi çalışkan mı olduğumuza ya samimiyetle, ya kıskançlıkla, ta üstün hasetle, ya da bahaneleri ile insanalar karar versinler. İsteyen istediği yorumu yapsın. Hatamız varsa bunu görerek hemen onu giderip daha fazla faydalı olmaya bakalım. Bize düşen ona buna mazeret üretmek değil daha fazla faydalı olmak için zaman kazanmak olmalı.

Sevgili dostum,

Kimse  “seviyeli olmak” istemiyor. “Basit olsun, bir eser ortaya çıkarayım” derdinde. Basit eserin de kimseye faydalı olamayacağının farkında değiller ve Nereden başlayacağını bilemeyen insan nasıl eser ortaya çıkaracak. “Hedefi olmayan gemiye rüzgar bile yardım etmez” diyenler bunu belirtmiş işte. Bilinçle, nereden başlayacağımızı bilerek ve eser üretmekten çok eserleri değerlendiren yani okuyan öğrenen insan olan, zamanı gelince eser üretmesi için de yönlendirilir.

Sevgili dostum,

“Yoğunluk” sözü geçince bunlar aklıma geldi bugün işte. Muhtemelen eğlenirken bile “yoğunum” diyen insan sanırım insanlar tarafından ciddiye alınıyor gibi görünseler de ciddiye alınmazlar. İnsan ciddiye alınmak istiyorsa önce kendini eğitmek ve kendi hayatına çeki düzen vermek zorundadır. Yoksa insanlar bizi yönlendirmeye bakarlar ve sonrasında da kul köle olmamızı beklerler. Kendini ifade edemeyen insan çevresinde kendini destekleyen insanların da kendini ifade etmediğini veya yanlış ifade ettiğini ve reklam yaptığını sıklıkla düşünür. Sen onu geliştirmeye baktıkça o seni eleştirerek geriletmeye bakar. İnsanın yaradılışında kitap okumayan insanın özünde bu vardır ve okuyanla bu yüzden alay eder ya da ciddiye almaz. Aslında neyin ne olduğunun farkına varamaz çoğunluk ve  “yoğunum” lafını söyleyerek uzun ve yorucu uykularla hayatını devam ettirir. Çoğu zaman hayatının sonuna kadar bunun farkına varamaz. Farkına vardığı zamanda düzeltecek gücü olmaz. O yüzden “yoğunum” derken gerçekten yoğun muyuz?  bir daha düşünelim.

Sevgili dostum,

Yoğunluğumuz ibadetlerimiz kadar  “bilinçlenerek faydalı insan olmak “içinde olmalı. İnsan olmamızın gereği “başkalarına faydalı olacak kadar güçlü olmamızda yatar ”Bu da en az bedeni ibadetlerimiz kadar önemlidir. Bunu  “yoğunum “sözünü sık kullanana anlatmamız zor.

 Bu mektubu sabırla okuduğun için sana teşekkür ederim.