Sevgili dostum,

Çocuklukta attığımız  ilk adımları  kimse hatırlamaz. Yeni kendı adımlarını. Bunları hep anne ve babamızdan duyarız  “ sen ilk adımı attığında 8 aylıktın “ ya da  “ adımlarını attığında  16 aylıktın. Biz adımlarını geç attığın için çok endişelenmiştik”  diye.. Buna benzer çok hikaye duymuşuzdur. Anne ve babamız attığımız adımların zamanına ve büyüklüğüne göre bizi değerlendirmişler, hayatımız konusunda tahminde bulunmuşlardır.

Sevgili dostum,

Çocuklarımızı ve  yakın akraba çocuklarını gözlemlediğim zaman,  erken  yürüyen, erken  konuşan ve erken  okuma yazma  öğrenen insanların  hayat boyunca bu erken  gelişimlerine büyük oranda şahit oldum. Burada anlattıklarım tamamen benim gözlemlerim.

Sevgili dostum,

Başarılı insanların hayat hikayesini okuduğumuz zaman da,  ilk adımlarını erken atan, çocukken gelişim gösterenlerin  hayatta başarısnı okuruz genelde. Daha doğrusu “hayat hikaye”lari okumayı seven ben bunlara şahit oldum çok zaman.

Sevgili dostum,

Bunları sana yazmamdaki amaç, içinde yetişilen kültürde insanların gelişimi ile  çocuğun gelişimi arasında  bir paralellik gösterdiğini gözlemlemem. Gelişmekte olan  ülkelerden gelişmiş ülkelere  okumaya genel insanların daha uzun zamanda uyum sağladıklarını ve   gelişim konusunda adım atmakta zorlandıklarını gözlemlemem. Özgüvenli ailede ülkede büyüyenlerin özgüveninin daha yüksek olduğunu gözlemlemem.

Sevgili dostum,

Kendi anne ve babama baktığım zaman, onların okuma aziminin  bize de geçtiğini, bizim okuma yazma, öğrenme azmimizin çocuklarımıza da geçtiğini ama  gayretinde en az  genetik kadar  önemli olduğunu hatta gayretin, genetikten daha önemli olduğunu gözlemledim.  Adım atmanın   doğal olduğu kadar insanın içinde olan azim ve gayretle olduğunu da gördüm.

Sevgili dostum,

Tüm bunlar gözlemlerimize dayalı şeyler. İnsanları  gözlemlemek, o insanların  çocukluğuna yetişmesine bakarak  incelememiz sonucu bu mektubu yazıyorum sana.” Güzel bir gözlem , güzel mektuplara  ilk adım,  düşünmek ikinci adım, bunları da sana yazmak  üçüncü adım” dereim. Gerisi  engelli bir koşu sanırım. “Tüm maratonlar ilk adımla başlar” sözü de bunu göstermiyor mu?

Sevgili dostum,

Dostlukların önemini hepimiz biliyoruz. Lakin  dostluk kurmak istediğimiz  insanlara ilk adımı atmakta, “merhaba” demekte özgüvensizlikten gelen çekingenlikle  adımı atamıyoruz. Bu da insanlarla geç dostluk kurmamıza ya da kuramamamıza  sebep oluyor. Belki de adım attığımız zaman bir ömür boyu sürecek dostluklar adım atmakta üşendiğimiz özgüvensizlikten cesaret edemediğimizden  atamıyoruz. Zaten  cesaretsizliğimiz  c harfi eksikliğinden esaretliğe dönüşmüyor mu? C harfi bence adım atmayı simgeliyor ve cesurca  c harfi gibi  ay gibi  açılırsak  esaretin önüne geçersek cesaret olmuyor mu? Bunun farkına  vardığımız zaman başarıda  kendiliğinden geliyor. Cesareti olmayanlara bunu anlatıyorum her zaman.

Sevgili dostum, Güzel Kardeşim,

Son zamanalarda çevremizde gençleri  başarıya inanmasına rağmen inançlarının gereğini yerine getirecek başarılar  ve iletişim konusunda ilk adımı atmakta çok zorlandıklarını gördüğüm için sana bu mektubu yazmaya karar verdim. İnançları cesaretleri var ama   adım atamıyorlar. “Sana gelelim, bizlere  kitaplar kalemler ver, bizi motive et” diyen çok  ama  yanımıza gelen yok bu da adım atmakta zorlanldıklarını göstermiyor mu ? Halbuki o ilk adımı atarak gelseler  güzel bir eğitim başlayacak ve nehir gibi gelişecek belki de.

Sevgili dostum,

Maraton koşanlar, annelerinden maraton koşarak doğmadılar. Yeteneklerine  adımlar atarak başladılar ve  bunları geliştirerek  sabrederek , azmederek  geldiler. Yetenekli olanlar   başarıya  yan gelip yatarak , değil  doğru ve sağlam, hızlı adım atarak,  sonra adımlarını sıklaştırarak ve  çabalarını artırarak geldiler. O yüzden adım atmasını bildiğimiz gibi  doğru adımlar atarak attğımız adımlar şeytani mi rahmani mi, yanı başarıya mı  yoksa  uçuruma mı götürüyor adımlarımıza  bakarak gayretimizi artırmamız laızm.

Sevgili dostum,

Bir köy yolunda; Yabancı köylüye sormuş “ Amca  karşı köye ne kadar zamanda giderim” Köylü bir şey söyemeyince  adam yürümeye başlamış. Bu sefer köylü arkasından seslenerek “1 saatte “ demiş. Adam şaşırmış ve sormuş. Köylü ” Adımlarını  görmem lazımdı. Bu adımla 1 saatte varırsın” demiş. Attığımız adımlar bizi hedefimize ne zamanda varacağımızı gösterir. Sağlam adımlar bizi hedefimize daha  sağlam  attığımız adımların altında bataklık, sular, çamur  varsa  gideceğimiz yere varmamızı engeller. Bu çamurlar tembellik, kötü arkadaş,  kötü alışkanlıklar,  gibi olumsuzluklardır. Cesaretsiliğimiz en  kötü  engeldir ve  zemini çok kaygan yapar buz gibi de soğuktur cesaretsizlik bir bastın mı  öyle hızlı kayarsın ki, nereye  çarpacağını bilemezsin.

Sevgili dostum,

Adım atmamızı için ayaklarımızın da sağlam olması gerekir ki, bu ayaklar ile neyi kast ettiğimi de var sen tahmin et. Ayaklarımızın sağlam olması için de  eksersiz şart değil mi? Ayak ağlığı için kemikler, kaslar da  cesareti ve  özgüveni simgelemez mi? Özgelişimi simgelemez mi?  Ayaklarımızda emri beyinden almaz mı ? “Sağlam kafalar sağlam vücutlarda bulunur” sözü boşuna mı söylenmiş.

Sevgili dostum,

Bir mektup bana adımlar konusunda  fraklı bakış açılarının  önemini fark etmemi sağladı. Bazen  önemli farkındalıklar  işte böyle senin gibi güzel dostlara mektup yazarken aklımıza geliyor ve  içten samimi mektuplar olarak kağıda akıyor. Bu mektuplarda  güzel şeylere adım atmamızı  sağlıyor. İşte güzel dostlar doğru adımlar atmamızda   bizlere destek olan en güzel  insanlardır.

Güzel dostluklar güzel mektuplar ile devam etsin.