Sevgili dostum, canım Kardeşim,

Biliyorum ki, insanı susturabilirsin ama kalemleri susturamazsın. “Söz uçar yazı kalır” diyenler ne güzel söylemişler. Bende buna uyarak sana yazıyorum. Bugün yazacağım, sana okutacağım. Yayınlayacağım başkaları okuyacak. Belki ilerde gerekecek yeniden yayınlayacağım gene okunacak, daha da var. Belki de bu mektubu bir kitabıma alacağım senin, benim hepimizin torunları okuyacak. Konuşanın sözünü ise belki de konuştuktan 1 saat sonra konuşan bile hatırlamayacak. İşte bunun için demişler” Söz uçar yazı kalır” diye.

Sevgili dostum,

Son zamanlarda bir yerde sevdiğim bir arkadaşım ile baş başa konuşmaya çekinir oldum. Neden dersen, sen arkadaşın ile konuşurken tanıdığın birisi hemen damlıyor yanına ve sazı alıyor eline sana konuşma fırsatı vermiyor. O konuşurken araya girsen meşhur işaret parmağı da araya giriyor ve “sus” işareti yapılıyor. “Dağdan gelen bağdakini kovar” misali, dili ile olmasa da söz ve beden dili ile “Ben dağdan indim sen bağdasın, artık git de rahat konuşalım” diyor. Bende sessizce kalkıyorum. Kalktığımın farkına bile varmıyorlar. Değer verilmediğin, önemsenmediğin ve kaale alınmadığın yerde durmak insanın kendine hakaret etmesi manasına geliyor.

Sevgili dostum,

Okumayı sevmeyen toplumun elemanları tabii ki konuşacak. ”Elin ağzı çuval değil ki büzesin” derler. Bu tutum küçük kasaba ve köylerde daha çok “El alem ne der” Tanrısı onların hayatına yön veren şey oluyor.  “el alemi bırakalım da elli alem ne derse desin” diyenlere bu açıdan sonsuz saygı ve sevgi duyarım. Bu yüzden de insanlar gizlemeyi ve susmayı tercih ediyorlar ama sonradan gerçek ortaya çıkınca sesi daha gür çıkıyor saklanan gerçeğin. Bunu kasaba dizi ve filmlerinde son zamanlarda daha çok görüyoruz. 

Sevgili dostum,

İşte bunları yaşamamak için daha az insanlara muhatap olup daha çok okumaya başladığımdan beri daha huzurlu olmaya başladım. Baktım ki gene de az okuyorum. Daha çok okumaya karar verdim. Okuyunca huzurumun da milim milim arttığını hissediyorum.

Sevgili dostum can Kardeşim,

Biz bir eser ortaya koyunca, bunu da etrafımızda insanlara anlatmak, “Kitap hediye etme kültürü “oluşması için çaba harcadıkça, konuşmayı sevenler” aman tuhaf kaçıyor, kendini ve eserini kimseye anlatma, hediye etme” diyorlar. Ama kendileri göze girmek ve görünmek için hiçbir fırsatı kaçırmıyorlar. Bu benim tuhafıma gidiyor. “Ele verir talkımı, kendi yutar en büyük salkımı” misali.

Sevgili dostum,

Bugünlerde en çok andığım bir diğer atasözü de “ Söz gümüş ise sükut altındır” Ne kadar doğru. Söz uçuyorsa bence gümüş de değil dumandır, sistir biraz sonra dağılacak. Sükut ise bana yazmayı, böyle mektuplar ile sana anlatmayı ve gelecek nesillere bırakmayı hatırlatıyor. O zaman “sus” diyenlere haklısınız. “Sustura sustura konuşmayı unutturacaksınız bize” diyerek gülümsüyorum.

Sevgili dostum,

“Hep ben konuşayım, birine faydalı bir şeyler anlatırken kimse araya girmesin” düşüncesi Narsist insan olduğunun belirtisidir. Hele ki iki insan konuşurken araya girerek sanki konuşma hakkı kendine aitmiş gibi üstelik de yaşça büyük insanlara “sus” denilmesi garibime gider her zaman. Hele başkalarına kendi severek yaptığını yasaklamaları” kıskançlık karalığı” değil mi sence?  Herkes eserinin tanıtılmasını tanınmasını ister. Güzel yazılmış ve faydalı olacak güzel eserleri tanıtmak ne güzel bir haslettir ister yazan tanıtsın isterse okuyan.

Sevgili dostum,

İşte bu yüzden ilerlememiz yavaş. Neden dersen? Güzel yazılmış eserleri tanıtmayı insan kendince yasaklarken boş konuşmaları başkalarını susturarak anlatmak bilmem ne kadar mantıklı? Mesela güzel eserleri bana tanıtan insanları severim. Çünkü faydalı bilgilere yaşımız ne olursa olsun ihtiyacımız var. Belki senin tanıtılmasın dediğin eser tanıtılırsa onlarca insan faydalı olacaktır belki de.

Sevgili dostum, Can kardeşim,

“Neden gelmiyorsun? ”diye laf olsun diye soran ve sonrasında yanlarına gittiğimiz zaman “ Bir konuşsa da sustursak” diye bekleyen, ağzımızı açtığımız zamanda bizi susturan ve bundan zevk alan arkadaşlarımızın olması da bizleri sadece üzüyor. Bizi susturdukları için değil de kendileri ile çeliştikleri için üzülüyor ve gerekmedikçe muhatap olmuyorum, Onlar tarafından susturulmak yerine biz uzak kalarak kendimiz susalım daha iyi. Başkalarının bizi “sus” diye susturmasını beklemeden susmak da en büyük erdemlerden birisidir. Erdemli insan olmak da en büyük hazinedir.

Sevgili dostum,

Susmak ve okumak, gereksiz yere konuşmayı bırakarak okumak ve ufkumuzu açarak dağarcığımızı zenginleştirme, bize “sus” diyen sözde dostlar ile beraber olmaktan daha iyidir. Bunun bilincine erer ve “oku” emrini de gerçek manada anlar ve insanları ve dünyayı iyi okuyabilirsek o zaman, insan olmanın erdemine ererek rahat ederiz.

Sevgili dostum,

“Sus “diyenleri görünce şu söz aklıma geldi.” Edepli edebinden susar, cahil insan ben susturdum” zanneder. “Hiçbir zaman cahile galip gelemedim” diyen büyük insan da ne güzel söylemiş ve susmuş.

Sevgili dostum,

İşte hayatımıza dikkat etmez, her önüne gelenle muhatap olursa bizlerin önüne daha çok “sus” diyenler çıkacak, hem susturacak hem eserlerimizin tanıtımını istemeyecek hem başkalarına anlatmayacaklardır. Bunu da dostluk adına yapacaklardır. Ne de güzel dostlarımız var.

Sevgili dostum,

“Hayat devam ediyor” sıkıştıkları zaman da “ şaka yaptım anlamadılar” gibi zeytinyağı gibi üste çıkanlar hayat boyu eksik olmayacaklardır. Ne kadar memnun kalmasak da bunlarla yaşamak sanatını da öğrenmek ve onlarla nasıl baş edeceğimizi de bilmek zorundayız. Bu da erdemli yaşamanın bir başka yoludur.